Türkiye’de travesti tarihinde gay kimlikleri üç aşamadan geçmiştir.
Türkiye’de travesti kimlikleri üç aşamadan geçmektedir
İlk aşama, travesti veya gaylerin yasal olarak tanınmadığı erken cumhuriyet dönemiydi. Ceza kanununda “karşı cinsin kılık ve davranışlarını taklit etme” (Madde 175) ve “doğaya karşı cinsel ilişki” (Madde 176) cezaları yer almasına rağmen, bu kanunlar nadiren uygulanıyordu.
Bu durum, AIDS’in önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldiği 1980’lerde değişmeye başladı. Salgını vatandaşları arasında kontrol altına alma çabalarının bir parçası olarak hükümet, 175. Maddeyi daha sıkı bir şekilde uygulamaya başladı ve erkek fuhuşuna karşı agresif bir kampanya başlattı.
İkinci aşama, 1992 yılında UNAIDS Türkiye’nin HIV/AIDS (PLHIV) ile yaşayan insanlara yönelik insan hakları ihlallerine ilişkin raporunun yayınlanmasıyla başladı. Rapor, Türkiye’nin HIV’e yönelik ayrımcı politikalarını eleştirdi ve reform çağrısında bulundu.
Ardından üçüncü aşama geldi 1980’lerden sonra siyasal İslam’ın yükselişi Türkiye’de LGBTİ’ler için yeni bir ortam yarattı. Günümüzde onlara karşı ayrımcılık, dini ilkelere dayanan devlet yasaları tarafından onaylanmaktadır.
Buna cevaben Sağlık Bakanlığı, HIV’li kişilerin doğum belgesi gibi resmi belgelerde cinsiyet kimliklerini değiştirmeden önce doktorlardan izin almasını gerektiren düzenlemeler yayınladı. Bu düzenlemeler, Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin 2001 yılında, Türkiye Anayasası’nın sırasıyla 26. ve 24. maddelerinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve mahremiyet haklarını ihlal ettikleri için anayasaya aykırı bulduğu kararının ardından kaldırılmıştır. Yine de çoğu kamu kurumu doktorların onayını istemeye devam etti.
Türkiye’de travesti bireyler her zaman kabul görmedi. Evlenip çocuk sahibi olarak kadınlıklarını kanıtlayana kadar gerçek kadın olarak görülmüyorlardı ki çoğu bunu yapamadı çünkü toplum ve onları kadın olarak kabul etmeyen aile üyeleri tarafından dışlandılar.
Bu dönemde birçok travesti insan, aileleri için para kazanmanın ve maddi olarak geçimlerini sağlamanın tek yolu olduğu için fahişe oldu; bazıları gece kulüplerinde veya kabarelerde dansçı veya şarkıcı oldu; diğerleri kuaför veya güzellik uzmanı olarak çalıştı; yine de diğerleri sokakta icracı ya da sanatçı oldular; ve bazıları falcı veya falcı olarak çalıştı.
Osmanlı İmparatorluğu tarihin en liberal imparatorluklarından biriydi. Eşcinselliğin Osmanlı toplumunda erkekler arasında yaygın olduğu düşünülmekte ve haremlerde prenses ya da kral olarak yaşayan transların pek çok örneği bulunmaktadır. Hatta Sultan II. Mehmed gibi önde gelen isimlerin açıkça biseksüel olduklarına dair kayıtlar bile var.
Ancak 1936’da Türkiye, eşcinselliği yasa dışı ve üç yıla kadar ağır çalışma ile cezalandırılabilir hale getiren bir yasayı kabul etti (2002’de yürürlükten kaldırıldı).
Bu yasa, Avrupa’nın eşcinselliği suç saymaya başladığı bir zamanda yürürlüğe girdi, bu nedenle, bunun, Türkiye’nin fuhuşa karşı ilk yasalarıyla aynı zamanda gerçekleşmesi belki de tesadüf değildi o zamanlar kadın haklarının önemli ölçüde kültürel normlar tarafından kısıtlandığı bir başka alan.